17 Mayıs 2014 gecesi Twitter’da #somayolunda hashtagi üzerinden yazılmıştır. Şarkılarda anımsayacağız, duvarlara kazıyacağız, şiirlerle ölümsüzleştireceğiz ama UNUTMAYACAĞIZ!
Bir şey söyle.
Ne olduğu fark etmez.
Yeter ki söyle, Sessizliği boz
Ağlıyorum bütün insanlığın yerine,
Geçmişte yaşanmış milyonlarca trajedi için.
Ve ne zaman görmek istesem, içimde uyanan o öykü için.
Ve bazısı şükretmeyi öğreniyor, bazısı şikayet etmenin anlamsızlığını kavrıyor.
Bazısı yüreğinin karanlığına gömüyor vicdanını
Rüyadan öldüğümüzde uyanırız, belki hayattan da öyle. Jack, yol hayattır demiş, bazen ölüm…
Hiç kimsenin kendine yakıştıramadığı bir elbisedir ölüm
Biliyorum bu dünya bir kol saati kadar küçük,
Biliyorum bir madencinin cepleri kadar boş bu dünya.
O halde ben kibriti çaktığım zaman her yüz bir memlekettir
Ve kömür ateş aldığı zaman; al al yanası, yanıp yakası utanç.
Avuçlarımız kara çocuk. Şimdi sarılmayalım.
Hadi biraz uzaklaş. Görme, ten rengimizden birkaç çizgi çizilmiş kara yüzümüzü
Ne sevinçliydi oysa, askerden gelmiş; sevdiği biri de varmış artık işi de
Ama hayalleri artık bitti Soma yolunda.
‘Maden yolu’ ailede yürünense, tüm çocuklar kardeş artık Soma yolunda.
Ve birkaç çocuk görüyorum, yeraltına inen bir yolun etrafında,
Yüzleri kömür karası, yorgunluktan kımıldayamayan babalarıyla
Ağladı, bağırdı çocuk “baba” diye,
Soma yolunda o çocuklar babalarını kaybettikleri gece ağlayarak uyuyakalıp
Uyandıklarında kabus olmadığını anlayınca bir gecede büyürler.
Bazı çocuklar hiç büyümezmiş oysa Soma yolunda.
Ve biz hala Güneş’in geç batmasını isteyen çocuklarız…
Yol kenarlarında gelincikler dimağı acı ve utançla yakan bir bahar Soma yolunda.
Soma yolunda çocuklardan düşmüş çok gülücük var.
Soma yolunda karanlığa gömülmüş umutlar var.
Ölümün olduğu yerde, daha ciddi ne olabilir?
Soma yolunda, Soma yolunda yaşanılması mümkün olmamış bembeyaz hayatlar var.
Babasız kalan çocuklar, evladını kaybetmiş anneler-babalar var. Vicdan yok!
Yine benim memleketimde bugün insan kanı sudan ucuz
Soma yolunda sistem ve devlet bir kez daha umutları yıktı
Ve dağılanları toplamak hep olduğu gibi büyümeyi reddeden çocuklara kaldı.
Şimdiye kadar ölümün rengi beyaz, matemin rengiydi siyah.
Ama artık ölüm siyah, matem kömür olacak.
Ruhumuz ve kalbimiz ağlıyor.
Ceset kokuyorsun ey dünya, hep başını kuma gömenler yüzünden
Artık dünya farklı biliyorum.
Belki güneş artık doğmayacak doğudan
Yapraklar savrulmayacak, rüzgârın götürdüğü yere.
Oysa sıcak ekmek için katlanılan kömür karasının vicdanlara sürdüğü birer leke.
Can yanıyor, can uykusuz, kalpte utancın izleri!
Kabullenmek gerekir hüznün Soma yolunda olduğunu.
Akbabalar gibi tepesinde uçuştuğunu
İnsan tüm kara parçalarında şaşırıyor, eriyor, yutkunuyor…
Cana atfedilen zaman kutsanıyor, beyaz kanıyla kokuyor; kesif Soma yolunda.
Gökyüzü derinleşiyor, bir çukur açılıyor; insanlığın son kıvılcımı da sönüyor bu çukurda, Artık topraktan tüm bulutlar
Mutluluk ve ışık son bir defa göz kırptı ve göğsümüz daralmadan nefes alamıyoruz artık, Umudumuzu çaldılar!
Oysa bir ışık hasretiydi karanlığı dost yapan, şimdi her yer karanlık fakat ışık yok.
Korkma! Ölüm dediğin; yaşadığını değil, sadece yaşayacağını alıyor.
Garip bir hüzündür ölüm, bazen karadır, bazen ak
Hangisi daha can yakar ki, linyit kömürünün alevi mi, kömür madenindeki kan damlaları mı, insanlığın ölümü mü yoksa?
Yeryüzündeki aydınlığı gece örtmeden
Karanlığın o siyah fosilini sağarken, diş gıcırtısı gibi o kazma sesleri sabırsızlıkla
Medeniyetin yüzdüğü ışıklar, taş yığınları; sokakta yutulan kadın ve çocuk sesi.
Ruhlar çamura dönüyor aziz Soma yolunda.
Yok başka bir cehennem yaşıyoruz işte.
Çünkü kara elması elmas yapan ekmek parası kazanmanın gururuydu Soma yolunda.
Güneşi beklerken denize koştular cennetin ilk karanlık pırıltısında.
Siyaha bürünmüş toprak,
Siyaha dönmüş gözyaşı,
Toprak kahverengi,toprak dostum benim.
Toprak kan rengi,toprak kırmızı
Ağlayan analar, çocuklar varken hangi beyaz dindirir acıyı
Gece uzadı. Anlamlar dağıldı.
Zaman zaman anın dışında kaldık.
Duyacaksın.
Umursayacaksın.
Gözlerin ifadesiz değil artık.
Sayfalarca yazsak şimdi; yüzümüz ak olsa da ruhumuz kara kalacak
Yine de sessizlik kötü ama gürültüyle bozulması daha da kötü; havada anlamlı sözler uçuşmalı, boş ve cahil laflar değil…
Soma yolunda ölümler olmasa konuşur muyduk acaba?
Cehaletin kolları başka ışıkları kucaklıyor şimdi tüm acımasızlığıyla
Karanlık; elindekinden fazladır onların göz bebeklerinde
Oysa Rock hala yaşıyor.
Çünkü insanoğlu; tüketmekte direniyor, her şeyi ama her şeyi yok ediyor.
Ve insanın öyküsü olan rock Soma yolunda da yaşıyor.
Cennet artık Soma yolunda tam orada, belki de yerin yedi kat altında.
Stairway to Soma!
Yayılan bir kanser gibi, vampirler yok ediyor önüne gelen her şeyi.
Kapitalizmin ot tezgahlarında Soma yolunda ölmektir ekmek parası.
“Lütfen Alt Geçidi Kullanınız” yazmaz artık Soma yolunda.
Hayata çıkan bir alt geçit de gösteremez artık kimse yetim bir madenci çocuğuna
Soma yolunda işçilerin çığlıkları kıyafetlerimde, sipariş ettiğim hamburgerde, cüzdanımda son model telefonumda…Delirdim mi yoksa?
Soma yolunda ışığını yitirdi her şey
Gün yüzündeyken dipte olmayı ondan başka kim bilebilirdi
Oysa karanlık onun kaderi değildi.
Boşuna öldüler ve adına yalnızca kader dediler.
Sevgiliyi bekler gibi beklerdi vardiya bitişini
Çocuklarına bakışlarıyla ben ölmedim diyebilmek için.
Oysa, gördük önüne sedyelerden yol yapsan az kalacak fakat sınıf farkı puştluğu içinde eritilmiş onurlu çizmeleriyle onurlu bireyleri.
Güneş bile utanırdı, haberi olsa bedelinden!
Soma yolunda yetimler var, devlet yok!
Kömürden de kara günde, sedyede avucunda ‘oğluma iyi bakın’ dedi.
Ve belki de babasını son kez evden çıkarken gören o çocuk, hiç inanmayacaktı kahramanının öldüğüne ve bekleyecekti hep gelişini
Ağladı, bağırdı çocuk “baba” diye, oysa bilmezdi artık yürekler kapkara.
Gökyüzü derinleşiyor, bir çukur açılıyor; insanlığın son kıvılcımı da sönüyor bu çukurda, artık topraktan tüm bulutlar Soma yolunda.
Soma yolunda çok karanlık dolunaya bakmam gerek dedi genç ama gördüğü karanlık bulutlardı.
Ey ekmeğimdeki kanlı bit, aşağılık tahtakurusu ‘Moloch’, defol git Soma yolunda’n.
Gökyüzü o gün daha da karanlıktı,
Soma yolunda kaybetmiştik ışığımızı
Bilirim gökyüzündeler hala, yoksa bu karanlık ne diye?
Toprakta kapattılar gözlerini, gömecekseniz gökyüzüne gömün onları.
Soma yolunda sadece para değil, hükümet değil, yerdeki toprak bile kan kırmızısı
Duyuyor musun yeraltından gelen kavrulmuş bedenin sesini
Oğlum Soma yolunda baban artık, bir ölü!
Kapatmayın ışıkları, burası ölüm gibi karanlık.
Kapatmayın ışıkları!
Şiar belledik isyanı, ya yıkılacak ya yıkılacak!
Bir çocuk düşün Soma yolunda TV’deki adama ağlayan,
Bir de çocuk düşünün babasının olduğunu TV’den anlayan.
Soma yolunda “vicdan” anlamını yitiren bir kelime olmamalıydı, ayrım Soma yolunda yapıldı.
Bir cennet veya cehennem yok ama oraya gidebilmek için gömülebilmek için yeraltından çıkıp yeraltına girdiler!
Oysa güzeldi gözün kamaşması Güneş’te ama derinliklerde kaldı yürek Soma yolunda…
Yine kahrolası kapitalizm böyle devam edecek.
Babalarının bıraktığı bareti, çizmeyi, siyahı yıllar sonra çocukları alacak.
300 olmuş 500 olmuş ne fark ederdi, daha ilk gün buyurmuşlardı.
Bu yerdekilerin tabiatında vardı zenginin yürüyemeyeceği Soma yolunda.
Paranın kirini temizlediler kutsal emekleriyle, biz bilemedik en temiz ekmek kömür karası ellerde
Ve çığlıklar yankılanırken KAPİTALİZMin kör vicdanında, katil yarasalar halden böyle anlardı.
Sonra kuklalar gördük Soma yolunda, efendisi tarafından şımartılan, iplerini kesip attırmaya oynayan.
Bu sefer kömür insanı yaktı Soma yolunda.
Topraklarla doğduk Soma yolunda
Şekerler yiyemeden gözyaşlarıyla verdik toprağa sevgimizi.
Lekesiz, ak damağımda kil yok.
Resifler boyunca yitiyor tüm bileşik ruhlar.
Ölüm betimlenmez Soma yolunda. İçlerce kazı, görünmeyecek tan!
Haksızca yapılan bir ayrım, paranın belirlediği bir çizgi var Soma yolunda.
Hayır, çaresiz değiliz. Sadece karanlığı tehlikeye atan bir yolculuğa çıkmışız…
Gidebilmek şimdi sarabilmek yaraları,
Öpebilmek yetim çocukların elini, korkma diyebilmek.
Korkma, biz varız.
Soma yolunda sahi, hatıralar silecek mi ölümün ağırlığını?
“Uyan dedik uyanmadın
O zaman UTAN TÜRKİYE!”
Madencilerimizi, bir sedyeden daha değersiz hissettiren bir ülkede,
Üç gün üzülmeden yaşayabiliyoruz, 300 ömürden utanmadan.
Onca akan gözyaşı yağacak bir gün üstünüze yağmur gibi,
Sel olduğunu anlamayıp boğulacaksınız kendi kaderlerinizde.
Soma yolunda kaybolanların griliği çöksün o halde
Renkler açmayacak madem, açmasınlar.
Soma yolunda belli olacak ak kedi kara kedi.
Sen ki çamur olmasın diye sedyeye çıkmaktan çekinen sen, bu dünyadaki en güzel beyazsın.
Onlara inat hiç tükenmesin beyazlığın
Karaya yakışan en güzel beyazdınız Soma yolunda.
‘’Yürü derler yürü derler, açlığa yürü derler.
Kara elmas tabut olmuş, gerekirse ölün derler.”
Varlık içinde yüzen, vicdanlarını kemirip taş betonlarla sevişen; yer altını hiç görmemiş piçlerdir; kendi kanında yanacak!
Soma yolunda sindirmek olmayacak.
Kalk öfkelen. Ölenler geri dönmeyecek
Çünkü bazı şeyler vardır ki et acır, kemik acır, kan bile acır
Peki bizi kaç ölüm paklar, nasıl sararız yaranızı?
Karanlık, çok karanlık. Olmayan geleceklerimizi mi görüyoruz yoksa?
Gözümüz kapalı-açık fark etmez!
Bir âmâ, deniz çizse maviyle,
O, ona karadır.
Ve bir çocuk, gördüyse babasının ölümünü,
deniz ona karadır.
Kalbi Soma yolunda atanlar ve duranlar anlar siyahın yakıcılığını,
Kömür gibi yananlar hisseder acıyı, yerin dibinden yerin dibine yitmeyi
Soma yolunda biz gülümseyince, o çocuklar daha da ağlayacakmış gibi acı mıh gibi karşınıza çıkar.
Boğazınıza saplanır. Karşısında uyuyan madenciler yatar.
Biz kömür sandık ama hayatlar yandı, yarınlar yandı
Küçük bir çocuğun hayalleri madende kaldı.
Gidenler dönmedi Soma yolunda
Sadece insanca yaşamak ve temiz ekmek uğruna.
Hayaller Soma yolunda döküldü.
Biliyoruz; her adım hüzünlü, her adım ciddi ve öfkeli.
Şiirler bile susar bir çocuk, bir anne, bir aile babasızsa
Yalnızlığı onlarca insan içinde, için için yeraltında.
Ölüm meleklerinin vicdanı var mı bilemem ama huzur mübah değil ellerindeki kanla
Soma yolunda bir çay kaşığı dolusu kükürt dudağımda sabaha karşı, baretimizi taşa yasladık, uçuyoruz.
Çünkü; ipini koparmış uçurtmalardık;
Şimdi yakın uçurtmaları, rüzgar olup karışalım havaya
Belki o zaman toprağın altına da inebiliriz
Ve Soma yolunda değişti bir ulus bir kıvılcımla.
Bir kazma, bin kazma, sorma, yık, şıkırtıların çelik müziğini duyalım, sorma, yık bu köhneleşmiş tüm riyaları, şiirler olsun.
Geliyoruz vahşi kapitalistler!
Öfkemizi, kinimizi bileye bileye geliyoruz, tünelin sonuna geliyoruz.
Geliyoruz kol kola, omuz omuza
Artık bütün şiirler anlamını kaybetti Soma yolunda.
Bunlar son sözlerimiz değil, son sözümüzü henüz söylemedik!
Artık her uyumak için gözümüzü kapattığımızda, bir maden işçisi oluyorken,
İyi geceler güzel aile, eğer mümkünse…
Birlikte ayaktayız düşeriz bölününce!