Mısırlı göçmen bir ailenin Los Angeles’ta doğup büyüyen oğlu Rami Malek büyük övgüler alan Mr. Robot adlı televizyon dizisinde, kendisine Dram Dizisi dalında En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde Emmy ödülü getiren Elliot Anderson rolüyle tanınmıştı. Malek’in yıldızı Queen’i anlatan ve dünya çapında büyük bir gişe başarısı elde eden biyografik film Bohemian Rhapsody’deki (2018) Freddie Mercury rolü ile parlamaya başladı. Barbaros Tapan, Bohemian Rhapsody’deki performansıyla Altın Küre ve Oscar kazanan Malek ile Skylife için bir söyleşi yaptı.
Geçirdiğiniz olağanüstü yıldan dolayı sizi kutlarım. Altın Küre ve Oscar kazandınız. Ödül aldığınız anlara dair neler hatırlıyorsunuz?
Her ikisi de insanın hayatını değiştirecek anlardı. Altın Küre töreninden sonraydı sanırım, Queen üyelerinin yanında oturuyordum… Onların yanında olmak çok özel bir histi. Geçen akşam Brian May ile Roger Taylor’a hâl hatır sormak için mail attım, yani kendileriyle ilişkimiz hâlâ devam ediyor. Sanırım benim adıma ve filmde yer alan herkes adına son derece heyecanlıydılar. Aday olduğumuz kategorilerde ödül almak çok şaşırtıcı bir başarıydı ve bunu tüm gece kutladık.
Her ödülde en güçlü aday olmanın, o törende yer almanın ve adınızı söyleyebileceklerini bilmenin nasıl bir his olduğunu hep merak etmişimdir. Bu histen sıkıldınız mı yoksa hâlâ heyecanlanıyor musunuz?
Cevap vermesi bile çok heyecan verici. Öyle anlarda vücudunun her yerinde kelebekler dolaşıyormuş gibi hissediyorsun. Oyunculuk moduna geçerek hislerini saklıyorsun ama aslında için içini yiyor. Herkes orada olmanın bile muhteşem olduğunu söyler, bu gerçekten de öyle… Ancak insan, isminin anons edilişini de yaşamak, bunu duymak istiyor. Bu yüzden çok sıra dışı bir deneyimdi. Anons edilen diğer adayların isimlerini tekrarlayıp durdum zihnimde, hazır olmak için. Hepsinin de müthiş performanslar sergilediğini düşünüyorum. Dolayısıyla, her ne kadar şaşkın olsam da o anlar benim için son derece özel ve kesinlikle unutulmazdı. Başlangıçta bu konuma geleceğimi hiç düşünmemiştim, benim tek hayalim bir iş bulmaktı ve Mr. Robot’taki rolüm, benim için en büyük başarıydı. O karakteri canlandırma ve hikâyesini anlatma fırsatı da öyleydi.
Mr. Robot başladığında daha sonra neler olacağını bilmesem de performansınız beni çok şaşırtmıştı. Bunun son sezon olduğunu duyduğunuzda ne tepki verdiniz? Elliot rolü ve karakteri hakkında en sevdiğiniz şey ne?
Bu mükemmel bir soru. İlk duyduğumda hayal kırıklığına uğradım. Hatta yönetmenimiz ve yazarımız Sam Esmail’i arayarak bunu biraz ertelememizin mümkün olup olmadığını sordum. Şaka yapmıyorum, gerçekten telefon açtım, o da “Bu işi gerçekten çok seviyorsun.” dedi. Ben de “Çok seviyorum.” dedim. “Bu karakteri çok seviyorum, sizinle çalışmayı çok seviyorum.” Filmlerde oynamaktan da çok keyif alıyorum ama burada çok sıra dışı bir şey yapabiliyoruz. Bu dizinin aldığı tepkiler, günümüzde televizyona ve dünyada kahramanlara bakış açımızı değiştirdi. Oynadığım karakter olan Elliot -dünyayı ve kendisini kurtarmaya çalışması bir yana- niyetleri ve hedefleriyle bu dünyada hayatta kalması bile mümkün olmayan genç bir adam. Onu güçsüzleştiren bir sosyal anksiyete bozukluğu var, aynı zamanda büyük bir üzüntü içinde; fakat bu son sezonda hayatında hâlâ kendisini şaşırtacak bir şeyler olduğunu keşfedecek.
Mısırlı göçmen bir ailenin çocuğu olarak ABD’de ve sinema dünyasında önemli bir başarı kazandınız. Hikâyeniz diğer göçmenleri nasıl etkiledi?
Geçen gün bir arkadaşımla konuştum. Kendisi beyaz bir Amerikalı, eşi ise Lübnanlı bir kadın. Eşinin adı Mona ve sanırım Oscar konuşmam sırasında çok duygulanmış. Arkadaşım da hamile olan eşiyle bir çocuk sahibi olacaklarını ve çocuklarının benimle ve benim hikâyemle büyüyeceğini düşünmüş. Şimdi dünyaya daha önce hiç bakmadığım, bakmayı düşünmediğim bir açıdan bakmam gerekiyor. Böylece her şey birden anlam kazandı ve yaptığım işin bu ülkeye yeni gelen veya bu ülkede bulunan insanları ve onların geleceğini etkilediğini anlamamı sağladı. Bu da böyle bir hikâyenin uyandırabileceği etkiyi gösteriyor. Bunu suistimal etmek istemiyorum ama paylaşmaktan da çekinmiyorum.
Bond filminde kötü adam rolünü aldınız. Keyifli oldu mu?
Yeni James Bond filminde çalışma lüksünü ve ayrıcalığını yakaladım. Ancak bu oldukça külfetli bir iş oldu. Yalan söylemeyeceğim, gerçekten Bond çok külfetli, programımız çok yoğun.
Senaryoyu okuduğunuzda aklınızdan neler geçti?
Açıkçası, insanların bu filmlerden ne beklediğini tam olarak anlayan kişilerce yazılmış yine son derece zekice bir senaryo. Oynadığım karakter de harika, o yüzden çok heyecanlıyım. Bir haftadır Norveç’te müthiş bir ekiple çekim yapıyoruz; şimdilik her şey çok güzel, muhteşem.
Üstlendiğiniz rol sizde gerginliğe yol açabileceği gibi adrenalin seviyesinin yükselmesine de sebep olabilir. Rahatlamak için neler yapıyorsunuz?
İlk birkaç yılda o adrenalini atmanın neredeyse imkânsız olduğunu hatırlıyorum. Güzel yöntemler bulsam da aslında bunun için daha uğraşmam gerekiyor. Eve gidip gevşemeye çalışıyorum; ancak ertesi günün hikâyeyi son bir kez daha anlatmakla geçeceğini biliyorum. Bu yüzden gevşemek zor oluyor; çünkü ezberlenmesi gereken sahneler var. Mümkün olan en yüksek performansı göstererek işimizi tamamlamak istiyoruz; dolayısıyla gevşemek pek mümkün olmuyor. Ben pek başaramıyorum.
İyimser biri misiniz yoksa kötümser mi? Her şeyin daha iyi olabileceğini düşünür müsünüz?
İyimser olduğumu düşünmek isterim. Son yıllardaki aktivistliğimin beni iyimser kategorisine dâhil ettiğini düşünüyorum. Freddie Mercury rolünü oynadıktan sonra onun hastalığını, hayatının elinden ne kadar hızlı kayıp gittiğini ve bizim de elimizden ne kadar hızlı kayıp gittiğini düşünmek bana bir süre acı verdi ve bu durumla ilgili neler yapabileceğimi düşündüm. Bono’nun Red ekibiyle yola çıktım ve kendimi Afrika’ya giderken, klinikleri ve okulları ziyaret edip çocuklarla konuşurken buldum. Bu, hâlâ süren bir salgın ve biz bunu kanıksamış durumdayız. Bunun bir çaresi var; ancak dünyanın o bölgesinde o ilacı almazsanız hastalık nüksedebiliyor. Hepimiz isteyerek ve umut ederek bir şeyler yapmaya çalışırsak neden başaramayalım? Tabii ki en kısa zamanda olmasını umuyorum ama hemen şimdi olmasa da neden ileride bir gün daha iyi bir geleceğimiz olmasın? Attığımız bu adımlar eninde sonunda bizi geleceğe götürecek bir yürüyüşe dönüşecek.
Büyük başarılar elde etmek insanın başını döndürebiliyor, oysa siz ayakları yere basan, samimi birisiniz. Samimi kalmanızı sağlayan nedir?
Ailemle her zaman yakın bir ilişkim var ve benim nereden geldiğimi, kim olduğumu unutmama asla izin vermiyorlar. Ayrıca bir ikiz kardeşim var ve olmadığım biri gibi davranmaya başlarsam yüzüme bakıp “Sana ne oldu? Kim olduğunu sanıyorsun sen? Gerçek hâline dön!” diyecek ilk kişi o. Bazen ona bakıp doğrudan kendimi görebiliyorum. Bu da kendimi her zaman ölçebileceğim bir gösterge. Bazen insanlar bana bakıp “Vay canına, ne kadar hızlı yükseldin!” diyor ama aslında hiç de hızlı olmadı. Bu işi çok uzun zamandır yapıyorum ve “hayır” kelimesini binlerce kez duydum. O yüzden hemen o eski hâlime dönebileceğimi biliyorum, sonuçta bu çok kaypak bir iş. Elbette hiçbir şeyin ters gitmesini istemem ama bir şeyler ters giderse de işin ün ve şöhret kısmına çok bağlandığım için kendimi kaybetmek istemiyorum, bu yüzden bütün bunlara çok da kapılmak niyetinde değilim. Bu işe şöhret için başlamadım. Tek istediğim bir işti ama çok daha fazlasını elde ettim.