“Varlıklar arasında gerçek temas, sesiz bir mevcudiyetle, açık bir iletişimsizlikle, içten gelen bir duaya benzeyen gizemli ve sözsüz bir teatiyle kurulur ancak.”
Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne,
Emil Michel Cioran
”Ötesine ulaşmak” için ”ötesine geçmek” ‘istenci’ bütünleyiciliğiyle temas halindeydi Heresmis’in.
”Doğmuş Olmalıyım” cümlesi, kendiyle kurduğu sessiz bir temas, bir fikir teatisiydi onun için.
İstencinin çelimi, umurun kanaatlendiriciliğine teşebbüstü cebren çel çetrefil.
Yelden, efil efil atalet yayılıyorken, münbais olan tahammülfersanınken; rastlaştıklarını sorguluyordu.
Mütalaa etmekte zorlandığı günleri ardında bıraktığından mıdır-nedir(?), çıkmaza sürüklenmiyordu görgüleri.
Artık maverada kalmıyordu muadelesi.
Aspagalassos’a doğru ilerliyordu homojen zaman ve mekan algısı zarfında.
Şehrin koskocaman kütüphanesi yansıyordu sınırların ötesinden. Bu kütüphaneyi kendisiyle özdeşleştiriyordu hep. Kaç kez vandalizm kurbanı olmuştu tarih boyunca bu kütüphane, saymakla bitmez. Temeli sağlam şekilde etkilenmediğinden onarılmıştı süreklilikle.
Aspagalassos sakinleri bu kütüphaneye ‘Sine Metu Aspagalassos‘ yani ‘Korkusuz Aspagalassos‘ diyorlardı.
Heresmis nice endişesinden burada arınmıştı zamanında.
Tek tek biliyordu tüm kitapların yerini, her kitabın sayfasından bir kırıntı taşıyordu.
Doğmuş Olmalıyım dedirten bir gücün etkisi belki de buradan geliyordu ona.
Nihayetinde varmıştı sınırların ötesinden gördüğü yere.
Şehrin tüm sakinleri sanki orada birikmişti.
Herkes Heresmis’in geldiğine, gelebildiğine seviniyordu.
Şehirlilerin ne olup, ne bittiğinden haberi yoktu.
Kaybolmuş sanıyorlardı onu.
Nerede olduğunu, ne yaptığını sorduklarında: Sanırım ”Doğmuş Olmalıyım” diyordu içinden fışkıran bambaşka coşku ve heyecanla.
Farklı bir şey olduğunu herkes hissediyordu Heresmis’te.
Hiç olmadığı kadar aydınlıktı yüzü.
O yüzü ve gözleri Regina’yı arıyordu.
Regina’ya karşı uzun zamandır platonik duygular besliyordu onun ”Doğmuş Olmalıyım” demeden önceki ihtimallerinden biriydi Regina.
İçinde beslediği hisleri, eyleme geçirmek için büyük bir arınışı yaşayıp gelmişti kendince.
Şehir sakinlerinden Mare, Heresmis’in kulaklarına şunu fısıldadı aniden:
-Regina’yı mı arıyorsun?
Heresmis sakin ve usulca kafasını salladı.
Mare eliyle kütüphanenin penceresinden gözüken öte bir yolu gösterdi.
Heresmis ellerini açarak ve şaşırarak ne alaka der gibi bakıyordu Mare’nin yüzüne.
Mare: Gidince görürsün! dedi. Aniden sinirlenmişti ve hınç vardı gözlerinde.
Mare’nin ani duygu değişimleri ürkütmedi değildi onu.
Heresmis şehrin sakinlerinin dağılmasını bekliyordu, işaret edilen yere bir an evvel ulaşabilmek için.
Sonuç olarak akşam olmuş, şehirliler dağılmıştı, şenlik dağılmıştı. Heresmis telafisine uzanan yola gittiği gibi; o işaret edilen yola gitmek için de yola koyuldu. Ötesine ulaşmak için ötesine geçecekti. Sezdiği şeyin sevdiği kişi olduğunu bile bile yola koyuluyordu. Kütüphaneden gözüken bu yol, yürüyerek bayırlar aşmak ile eşdeğerdi.
Tutarlı adımları sezgisiyle uyumlanıyor, Regina’ya daha çok yaklaşıyordu.
Ufak bir Kilise’nin ışıkları yanıyordu tüm karanlığın ortasında. Babası, Regina günlerdir ağladığı için onu Kilise’ye götürüp kapatmıştı.
Heresmis, Regina’nın orada olduğunu bile bile ve hissederek adımlarını hızlandırıyordu.
Yaklaştıkça Regina’nın ağlama sesleri geliyordu…
– Tüm bu geç kalmışlık neden Heresmis?
– Heresmis neredesin?
bunları ard arda söylüyordu katıla katıla ağlayıp.
Heresmis’in içini parçalıyordu bu sözler ve kapıya yaklaşmaktaydı da o sırada.
Kilisenin kapısını, tutacak yoluyla halatla bağlamıştı babası Regina’nın. İlk fikri onu koparmak ve çözmekti.
Heresmis daha fazla içinin parçalanmasına dayanamadı da o esnada:
– Seni seziyorum Regina! Buradayım! Ben Heresmis…
Regina bir anda hem daha çok ağlamaya başlamıştı hem de gülmeye başlamıştı.
Halatı oradan çözmek için elinden geleni yapıyordu, fakat gücü dermanı kalmamıştı kollarında Heresmis’in.
Etrafta ne bir taş ne bir dal vardı.
Çözümün dişleriyle kemirmek olduğunu düşünmüştü.
Başladı kesintisizce ve çekinmeden o halatı oradan çözmek için kemirmeye.
Diş etlerinde kanlar akıyordu ama amacına da varıyordu.
Halatta sökülmeler başlamıştı. Bir yandan da ağzından akan kanlar her yere, üstüne dağılmaya başlamıştı.
Pes etmiyordu. Son kertede toparlandı ve tüm kuvvetiyle ellerine sardı halatı çekti ve koparttı savrularak.
Kapıyı ittirip açtı Regina. Heresmis yerde soluk soluğa uzanıp Regina’nın gözlerine doğru bakıyordu. Mare ona Gidince Görürsün demişti. Nihayetinde de gördü!
Tüm arınmışlığıyla, üstü başı kan içinde kalmışlığıyla, ağzından kanlar aktığı halde; hiçbir şeyi umursamadan, kalktı, sımsıkı Regina’ya sarıldı ve onun için her şeyden daha kutsal sözleri ona söyledi Heresmis:
– Seni Seziyorum! Doğmuş Olmalıyım!
Başka hiçbir söz etmeden uzaklaşmaya koyuldular. Yol onları tecrübeleyecekti…
ilkerbagir