Upuzun bir şiir okudum.
Eski ahşap bir sahnede.
Masamda bir şişe kırmızı şarap.
Genç bir oğlan bana gitarıyla eşlik ediyordu.
Gizemli akorlar çalıyordu.
Sarıydı sahne ışıkları ve tozlar uçuşuyordu.
Gözlerimde özgürlük…
Hepsi birbirinden farklıydı ve bulanıktı yüzler.
Birden rüzgarda uçuştu.
Karıştı, ayrıştı ve yeniden karıştı.
Birden bir alkış koptu.
Suçlu hissettim.
Bağırmak istedim.
Birden bir et parçası sarıldı üstüme.
Soğuktu ve dipdiri.
Utandım.
Kemiklerimi kurcalıyordu derimin üzerinden.
Çekiyordu; canım yandı ve üşüdüm.
Kafamı kaldırdığımda öksürükler duydum.
Şarap kapkara bir ilaçtı ellerimin üzerinde.
Şişenin içinde bir milat gibi duruyordu ve bir dikişte içtim.
Teslim oldu tüm kişilikler.
İşte tam o andı.
Garip sesler duydum ve suratlar her seferkinden daha yabancıyken açılan kapılar duydum.
Gidenler ve geri gelenler;
Kafayı yememek için kendi ellerinden tutuyorlardı.
Ellerimi uzattım.
Tutun dedim.
Hepinizi kandırdım.
Tutun.
Gözlerimden kanlar akıyordu ve kirpiklerim yanıyordu.
Yok olmak istedim.
İşte tam o andı.
Bir tanrıça yerin en dibinden saçlarını saldı yüzüme.
Gözlerime dokunarak iyi olacaksın dedi bana;
Kendini bana teslim edersen, iyi olacaksın söz veriyorum.
Saçları parladı ve gözlerimde karmakarışık renkler karardı.
Tüm yaralarını saracağım dedi.
Yeter ki sen ölmeyi isteme.
İstedim.
Karanlıktı o gün.
Hiç olmadığı kadar.
Hayal etmemi engelledi ve sonrası bulantıydı.
(2013)