David Lynch geçtiğimiz hafta Hikari Takano ile 53 dakikalık bir söyleşi yaptı. Röportajın tamamını çevirememiş olsak da sizin için önemli başlıkları sıraladık.
2006 yılındaki Inland Empire filminden beri Lynch büyük projelerle karşımıza çıkmıyor olsa da, Twin Peaks‘in 2016 yılı için duyurulmuş olması biraz gidişatı değiştirdi. On yıl sonra yönetmene kavuşacak olmanın heyecanını yaşarken bu kıymetli röportajla karşılaştık. Elbette bahsettiğimiz isim David Lynch olunca röportaj Mulholland Drive‘dan Blue Velvet‘e uzanan bir çerçevede, 1950’larin aşkınlık anlayışından, meditasyonlara kadar gidecek geniş bir perspektifte dönüyor. Röportaj çevirmek için maalesef çok uzun, ama kendisini aşağıda orijinal dilinde bulabileceğiniz gibi, onun da altında yönetmenin vermiş olduğu tavsiyelerin bir bölümünü sizler için alıntıladık:
[youtube width=”600″ height=”350″ video_id=”QuMYSuyDmM8″]
Röportajdan neler öğrendik?
İyi bir uykunun asla zararı dokunmaz.
“Hala uyumaya ihtiyacım var -ki ertesi gün için enerjim olsun- çokça zaman uzun saatler çalışıyorsunuz, ama bir noktada işler değişiyor, en sonunda gitgide uykuya dönme ihtiyacınızın kısaldığı bir noktaya sürüklüyor bu sizi. Tabii her şey programa bağlı, ama ne kadar erken yatarsa insan o kadar sağlıklı, varlıklı ve bilge oluyor.”
Kendinizi tanımak, meditasyonlara bağlı
“Kendinizi tanımak için kendinizle konuşmalı veya aynaya bakmalısınız. Kendinizi ancak içinize dönüp şahsınızı deneyimleyerek tanıyabiliyorsunuz. Esas benliğinizi. Kendinizi böyle olgunlaştırdığınızda, her şey gitgide daha net, çok daha net bir hal alıyor. Ve gerçekten insanın tam potansiyelini keşfetmeye başlıyorsunuz. Yani ‘bu hiç de bana göre değil’ de diyebilirsiniz elbette. Ama bazı insanlar bunu duyduğunda altın madeni bulmuş gibi oluyorlar, ve daha önce bu tavsiyeyi duymuş olmayı temenni ediyorlar. Bu deneyimi isteyen, hızlıca olgunlaşmak isteyenler var. Bu din ya da tarikatlardan bağımsız bir şey. İnsanın doğalında taşıdığı bir durum bu”
Aynı oyuncuları yeniden kullanabilir, ama sadece o rol için doğru insanlarsa.
“Kimseye bir sadakat borcum yok, sadakatim doğru iş için doğru insanı kullanma olgusuna yönelik. Daha önce çalışmış olduğum ve sevdiğim bir insansa, bundan iyisi şamda kayısı. Mesela Dennis Hopper’la bir kez daha çalışmayı isterdim, ama henüz kendisini bir kez daha doğru role denk getirmeyi başaramadım. Mevzu bu.”
Çalışmaları sürreel olabilir, ama düşlerden koparılıp alınmış şeyler de değiller.
“Hep, rüyalarımdan ilham almadığımı anlatmaya çalıştım. Ben düşsel mantığı seviyorum. O hissiyatı seviyorum. Fikirler bir sandalyede otururken, volta atarken, sokakta dolanırken, kısacası her an her yerde gelebiliyorlar. Fikir ortalarda yokken, bir anda, evreka, bilinçliyken bir fikir geliveriyor. Benim için fikir edinmenin yöntemi, bir şeyler yapmak.”
Acı çeken sanatçı imajını unutun
“Yani, adeta el sallıyor, çok bariz değil mi? Acı çekmek yaratıcılığı öldürüyor. Eğer hastaysanız kusarsınız, ya da başınızda korkunç bir ağrı varsa, ne kadar çalışabilirsiniz ki? İşiniz verimli olmaz. Bu beslenilecek bir kaynak değil. Her şeyin önüne ket vurmak. İyileşmelisiniz ki kusma hissiyatı geçsin. O kadar iyi hissetmelisiniz ki, fikirleri yakalayabilesiniz ve onları değerlendirecek enerjiniz olsun. Ve tabii onları değerlendiriyor olmak daha da iyi hissettirsin. Bu oyun böyle oynanır.”
Nadiren senaryoları okuyor
“Pek bir şey okuyacak zamanım yok, zaten daha ziyade kendi fikirlerimi yakalamaya çalışmakla meşgulüm. Ama biri derse ki ‘Bak bir de bu hikaye var’ ve duyduktan sonra içimden bir ses sadece bir kaç kelime duyduğu halde ‘Bir düşüneyim, bunu okusam hiç de fena olmaz’ derse, bir anda oldukça alakadar olabilirim. Bilmem ki, olayların gelişim süreci baya komik olabiliyor.”
Vazgeçmeyi bilmek lazım
“Bir film için, bölümler lazım… Resimde de ise, en azından benim için, resim çizmek, benim sandalyeye yapışıp kalıp da beni heyecanlandıran bir fikri bulup, sürece başlamak manasına geliyor. Film için, aklıma fikirler geliyor, onları yazıyorum, ve sonra hepsini filmde yer alabilecek bir şeye dönüştürmeye girişiyorum. Yolculuk sırasında, yeni fikirler de gelip eskilerin arasına karışabiliyor. Bulmaca sona erene kadar her şey bitmiş sayılmaz keza. Bazı fikirler uymazsa da o süreci terk etmek zorunda kalıyor.”
Film bütünlüklü bir şeydir
“Bir film her şeyi %100 tatmin etmeye çabalamalı. O yüzden bu %100’ün yüzde doksanı oyuncu kadrosu olsa çok absürd olurdu. Diyelim ki kadrodaJack Nicholson ve Nicole Kidman var. Harika bir kadro. Ama hikayeniz iyi değil. Setler berbat, müzik korkunç, diyaloglar gülünç… Böyle bir film iyi olamaz ki? Filme dair her parça mühimdir”
Hazırlayan: Hazan Özturan