Yorgun, bıkkın ve ütopyaların amelesi olmaya çalışan bir grup deliyiz. Henüz herkes birbirini tanımıyor. Yüzümüzü görmedik, karşılıklı bira içmedik ve nefesimizin sıcaklığı yüzümüze vurmadı. Her gün saatlerce herhangi şeyler okumak için hayatımızda birçok şeyi ertelemek zorunda kalan kaos çağının insanlarıyız. Okuduklarımız, tercihlerimiz ve yaşantımız ne makul iktidar sahiplerinin idealleriyle ne de etrafımızda normal olmaya çalışan insanlarla bağdaşıyor. Herkes; süslü hayatların ve süpermarket romanların peşinde ilerliyor. Sanki süslü cümleler yerine hayatın olağan akışı içinde küfürlü, ağzı pis yazarlar aforoz edilecek. Piyasa yazıları artık toplumun statik istekleri doğrultusunda basit ve lümpen kurnazlıklar içermektedir. Herkesin artık kısa yazılara ömür verdiği bu çağda uzun yazıların güzelliğine inanan bir kişinin uzaylıdan bir farkı yok.
Bu yüzden yavaş yavaş yitiriyoruz aklımızı. Hani gülmenin bir hali vardır, kahkaha büyürken acıya dönüşür ruhunda. Ve gözyaşların yine akar ama bu kez başka sebeple. İnsan denen mahlukat büyük büyük laflar eden garip bir şey, duygularını küçültse bile düşüncelerini büyütüyor. Buna inanmak istiyorum belki de. Büyük bilinmezlik. Neyse..
Toplum bizi içine çekiyor, roller kodluyor, yok saymaya hatta yok etmeye çalışıyor. Tüm politik şiddet buradan besleniyor, durmuyor. Sabrımız tükendi. Haksızlığa, ayrımcılığa, şiddete karşı sessiz kalmamak istiyoruz. Korkmadan sokaklarda gezmek, düşünmeden istediğimizi giymek, özgürce seçimler yapmak ve bunların sonucunda yargılanmadan, öldürülmeden yaşamak istiyoruz, yaşayacağız.
Şimdi evlerin içine doğru girmeye başlayan gezegen büyüklüğünde bir kavga geliyor. Hatta başladı bile. Hayatta kalmak için son bir dolarıyla kapitalist tüm iktidarlara karşı direnene bu öfke. Dünya’nın başı ne zaman belaya girse önce fakirler ve yoksullar öldürülür. İşler kötüleşince her zaman için bir günah keçisi bulunur. Yeryüzünün bütün lanetlileri olarak düşman ilan edildik. Farkında değil misin hala! Aptal bir erkeğin sırf istediği biri olmadığı için öldürülen kadınların isyan seslerini duymadın mı? Tabular ikiyüzlü anlasana. Kendi içsel deneyimlerini, ya da deneyim eksikliklerini; evrenin, doğanın, yaşamın ya da insanın gerçek doğası zannedip; zihinsel mastürbasyonlarında inanç ve fikir spermlerini toplumların üstüne boşaltan iktidarlar içerisindeyiz.
Yeryüzünün bütün lanetlileri, delileri, gururlu kaybedenleri, yalnızları, anlaşılmayanları, gösteriş budalası olmayanları ve dahası bizler cesuruz. Görüyorum bizleri Belarus’ta biz vardık, Sudan’da, Hindistan’da, Abd’nin barikat kurulan kentlerinde, İspanya’nın Franco’ya direnmiş sokaklarında, Fransa’da sarı yelekliler olarak biz vardık. Dimdik duruyoruz korkunun huzurunda. Hazırız bu kavgaya. Dünya değişiyor ve değişim artık zihinlerimizden çıktı. Sen de farkındasın kavga etmekten başka çaremiz yok iki gözümün çiçeği insan.
Birileri sana güzelleyecektir gene ‘tek başınalığın yolculuğunun muhteşemliğini’. Ama saklanmayacağız, sokaklarda, meydanlarda görünmez olduğumuz o barlardan dışarı taşacağız. Tek başına nasıl iyi hissedilir adlı psikoloji savsatalarından kurtulacağız. Hayat, doğal olarak kendisini farklı zaman dilimlerinde farklı şekillerde sunar. Sonuç olarak ne güzel demiş; Voltaire “Sadece iki günümüz var yaşamak için; Bu günleri de aşağılık heriflerin önünde diz çökerek geçirmeye değmez”