İnsanın en dilemmalı semptomlarından biri: “Yolculuğa çıkmak” pespayeleşen ve edilgenleşen akıştan kopartılmakta.
Dikkat hususundan bizleri mahrum eden yegane ölçüt burada hep araya kaynıyor.
Esasında herkes bir yolculukta, bu yolculuklar içinde hep bir kalakalmışlık etkisi var günümüzde. Çünkü; çift başlılık(pozitif-negatif) yarattığından beri insan; dilemma keskince hissettirmekten vazgeçmedi kendini.
Semptomun evrimi veyahut dilemmanın içinde dilemma diyebiliriz buna.
Eskiden bir yere sığamadığında, düşlerinde bile tutsakken insan; erişeceği şey/o semptomunu var edebilmekti, yani bir yol yapmak ve yola çıkabilmenin teferruatlarını geliştirebilmekti. Yani insanın gayesi; düşlerinde dahi özgür olabilmenin zaferini kazanabilmekti.
Sanal gerçekliğe evrilen tüm erişimler, mahrum kılıyor yolculuktan hepimizi artık.
Hızın ve otomatlığın bu denli tutkunu olduğumuz içindir ki; akıştan koparılıp, edilgenleşen fiiliyatımızla dikkatsizliğin ağlarını örüyoruz farkında olmaksızın.
Mahrumiyet çemberi yarattı hızın ve otomatlığın pratiği. Varsaydığımız tüm her şey; sehivlerle birlikte sürevsizlik yarattı gayelerimize.
Dikkatsizliğin ağlarını farkında olmaksızın örmeyi nasıl beceriyorsak; bunu aşmayı da farkında ola ola, hemencecikliğe süreklilik kazandırarak, gelişim emaresi sağlamayı hedeflendirmeye/beceri kazandırmalıyız.
Zihinlerde tekelleşen olumsuzluklar, durağanlık yaratan çırpınışlar, aşındıra aşındıra çoğunluğumuzu; hissizliğe sürüklendirmekte sadece.
Alegoriler, oportünistlerin vazgeçilmez dolaylandırma biçimi işte tam bu sebeplerle.
Kanın durgun, hikayen durgun, bakışın durgun, hislerin durgun, odağın durgun, fakat çırpınıyorsun da değil mi?
Çırpındığın yerden kalk!
Ve şefkatinle dikkate bak, dikkat kesil ayrımsanacak olanlara!
ilkerbagir