Zaman…
Saat…
Saat 05.30…
Gözümü açtım, yalnızım.
Az önce yanımda biri olduğuna bahse girebilirim.
İçeriden sesler geliyor, karmaşık.
Sanırım bu kendi içimden gelen sesler.
Susun! Sabahın köründe sizinle uğraşmak istemiyorum!
Hayır, kalkıp zivaniya falan içmeyeceğim…
Evet, siz haklısınız, her şey benim suçum!
Şimdi susabilir misiniz?
Hayır onu ben kaçırmadım.
Hayır diğeri zaten beni hiç sevmedi.
Farklı yapsaydım da farklı olmazdı hiçbir şey.
Hayır, tek kelime ile değişecek kaderler yok.
Kader diye bir şey yok, sadece insanlar ve anlaşılmazlıkları var.
Anlaşılmazlıkları ve anlamamazlıkları.
Ben anlaşılmak istiyorum.
Bugüne kadar beni anlayabilene rastladım mı bilmiyorum.
Gaip’ten sesler geliyor.
Boşlukta yankı yapıp gerisingeri geliyor hep aynı ses.
Ama biz boşlukları severek geldik ve gideceğiz.
Satürnize olduk gaip’ten gelen seslerden.
Şimdi farklı sesler yükseliyor!
Per aspera ad astra!
Yaşamak direnmektir,
Birbirimizi anlayacağımız kadar yaşayacağız.
Ve gözgöze geldiğimizde, birbirimizi çok önceden tanıyor olacağız.
Gaip’ten seslere değil, yola kulak veriyoruz…
Çünkü yol bizim gökyüzümüz.
Ve gökyüzü senindir.
Gökyüzü herkesindir!