İyi de bu saçma sapan iş yığını içinde bir kahvenin, düşünceler içerisinde anlamını yitirmesini tasvir edecek herhangi bir şeyin beyinde yankılanmaması ve buna anlam ararken oluşan yetersizlik hissi? İşte görünmez kalabalıklarda ki bireylerin açmazı. Yetersizlik hissinin en olmadık yerlerde , en olmadık zamanlarda ruha tatlı bir dokunuş eşliğinde , pencereden içeri sızan güneş ışığı gibi sızması. Bunlar çok bunaltıcı şeyler aslında. Fakat yaşama dair irdeleyici bakış açısı ve bilinçli bir farkındalık sayesinde bunaltıcı düşünceler ve hayaller ne kadar da kolay yerleşiyor benliğimize. İşte görünmez kalabalıkların bir başka çaresizliği. İyi de kardeşim , biz sakin bir kafayla, şöyle ağız tadıyla oturup bira içemeyecek miyiz? Bunun imkansızlığı altında ezilmenin manası nedir? Derin yalnızlıkların sonuçlarına katlanamıyorsak sorun bizde değil ki. Henüz hazır olmamamızdan kaynaklanıyor. Hepsi bu. Çünkü ”Yalnızlık Allaha Mahsus” ise derin bir yalnızlığı yıllarca tatmış ve görünmez kalabalık mensubu bir birey az da olsa kendi kendinin tanrısı olma sürecine girmemiş midir?
Evet, bu görünmez kalabalık dediğim şeyi bu aralar epey düşünüyorum. Denk gelmek ya da onun görünmez kalabalık mensubu olduğunu anlayıp anlamamak fevkalade zor. Emin olmak ise neredeyse imkansız. Fakat, şu adam yahut kadın bu kalabalığa mensup olsa ne kadar da yerinde olurdu demekten kendimi alamadığım insanlarla tanıştığımda, kendi onayımla onu bu kalabalığın bir üyesi haline getiriyorum. Böylece sayımız yavaş yavaş ancak emin adımlarla artıyor. Kendi onayım doğrultusunda, seçkin kişilerden oluşturduğum bu kalabalığı düşününce keyifleniyorum. Bunlar pek tabii benim doğal seçimlerim. Bu kalabalığın en önemli özelliği , sadece kendini yansıtması ve kitleler halinde olmayan fakat aynı ruhu taşıyan kopuk insanların aynı caddeleri, aynı kaldırımları , aynı barı , aynı odaları paylaşması. Bir de tam olarak kendi mensubiyetlerinin bilincinde olmadıkları için , kendilerinden hiç taviz vermeden devam ediyorlar yollarına. Çünkü herhangi bir mensubiyet bazen insanları kendi olmaktan alıkoyar.
Bu, benim onlarla yaptığım fakat onların haberi bile olmayan gizli bir anlaşma. Hepimiz bu görünmez kalabalığın neferleriyiz. Yollardayız, müziğin içindeyiz , kamufle olmuşuz ama ruhen iç içeyiz. Bu benim hastalıklı düşüncem değil. Hayatın birçok kaygısı içinde, hepimiz bu kalabalığın mensubu olduğumuz için kendimize ve bizimle aynı yolu paylaşan diğerlerine karşı sorumluluk taşımıyor muyuz? Onlara rastladığımda , beyinlerinden ağızlarına akan düşünceler ve hisler günümün iyi geçmesini sağlıyorsa , bu kalabalık benim için gerçekten önemli demektir. Binlerce insan. Birbirlerinden habersiz, birbirlerini mutlu ediyorlar. Şu ya da bu şekilde. Tesadüfen tanışarak. Her saniye bizi ölüme biraz daha yakınlaştırırken , benim saatlerimi , günlerimi ve yıllarımı paylaşan bu insanlar zamanımı kutsuyorlar. Kıvanç ile gerim gerim gerinesi geliyolar insanın değil mi ? Ben bu azınlık şeklinde yaşayan görünmez kalabalık ile mutluyum.
Beni , unuttuğum benliğimle tekrar bir araya getiren , ezici , gaddar ve kimliksiz diğer kitleler halinde varolan kalabalıkların kanattığı ruhumu sarıp sarmalayan bu görünmez azınlık ne yüce bir azınlıktır. Bunu ruhunun tüm zerrelerinde duyumsayan insan ne yücedir. İşte budur bizi bir araya getiren kutsal bağ. Evet! Evet! Evet!