Metal ve Zine çevrelerinde bilinen adıyla Jasmor, alt kültürleri içeren çok farklı alanlarda aktif olan bir isim. Müzik başta olmak üzere, web üzerinden de yayına başlayan Çerezzine projesi, alternatif müzik festivallerine hem organizasyon hem de performans bazında sağladığı katkılar, SİS grubunun gerçekleştirdiği deneysel üretimle ve her şeyin ötesinde 90’lardan bu yana Pop kültürüne karşı ötekileştirilen, anlaşılamayan değerleri savunmada gösterdiği duruş ve vizyonu yolu şüphesiz Neo-Beat’le de kesiştirmiştir. Kadife Sokak’a Neo-Beat’in topluca giriş yaptığı son Kadıköy Buluşması’nda da doğaçlama performansıyla SİS grubuyla birlikte yer alarak Hector çığlıklarını Kadıköy’ün tekrar kalbine kazıyan isimlerden biri olmuştur. Beatkusagi.com olarak bu röportajı Gencer Özcan’ın anısına ithaf ediyoruz…
Neo-Beat’le tanışmanız nasıl oldu?
Bir arkadaşım vardı ve sürekli bahsediyordu ve birgün ben de bir göz atayım dedim ve o gün itibari ile takibe başladım, daha sonra ise Simülasyon Öyküleri isimli kitabı aldım ve kitabı okudukça içinde bir yerlerde kendimi gördüm, böyle olunca bu güzel ekiple tanışma kararı aldım, Daha sonra Ufuk S. Yüksel‘in davetiyle bu güzel oluşuma davet edildim. İşte o gün bugündür Neo-Beat’in bir parçasıyım ve bundan büyük bir mutluluk duymaktayım.
Mekandan kaynaklı ses sorunlarına rağmen Kadıköy’deki son Neo-Beat buluşmasında sahne almayı başardınız. Kitlenin coşkusu çok yüksekti. Sizin için nasıl bir deneyimdi?
Öncelikle Sis’in 6 yıllık kariyerinde gerçekleştirdiği konserler içinde en özel ve en farklı olanıydı diyebilirim. Genellikle metal kitlelerine çalan bir ekip olarak ve ortama göre oldukça sert bir sounda sahip bir grup olduğumuz için önce biraz acaba bizi severler mi diye düşündük , fakat sahneye çıktığımız andan itibaren o gece orada bulunan tüm o güzel insanlarla, her türlü duyguyu paylaştık diyebilirim. Enerjisi çok yüksek bir konserdi. Beraber isyan ettik, duygulandık, küfür ettik ve en önemlisi hep beraber headbang yaptık ve Sis şarkılarını hep birlikte söyledik. Bizim için çok özel bir deneyimdi, bazen diyorum ki keşke o geceye dair videolarımız olsaydı, gerçekten bizim için asla unutamayacağımız ve hatırladıkça onur duyacağımız nitelikte bir performanstı, o gece orada bulunan tüm güzel insanlara birkez daha sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz ve hepsini bu vesile ile birkez daha selamlıyoruz.
90’lı yıllardan 2020’lere Türkiye’de metal kültürü nasıl evrildi? Bu noktada en çok hangi gruplar önemli rol oynamıştır?
90’lı yıllar Türkiye’de Heavy Metal’in kanımca altın yıllardır. Pentagram, Whisky, Asafated, Witchtrap, Pagan,Diken, Radical Noise, Metalium, Dr. Skull gibi nice efsane gruplar gerçekten efsane albüm ve çalışmalara imza attılar. Bu temel üzerinden ouşan piyasa olarak 2020’lere gayet sağlam gruplarla gidiyoruz diyebilirim. Ülkenin birçok ilinde yeni gruplar çıkmakta ve Heavy Metal’in birçok alt türünde sağlam örnekler sunmaktalar. Birçok Extreme Metal grubumuz dünyada tanınıyor, buda gerçekten Metal Kültürü’nün yükselişine büyük katkılar sağlıyor. Tabii üreten müzisyenlerin yanında birçok site ve fanzinlerde var. Takas Pazarı, İskelet, Extreminal, Rock Vault Zine,Alien Planet , Metalperver ve Kanlı Teneke gibi, onların da özellikle 2000’li yıllara katkısı çok büyük. Ve yadsınamaz bir gerçek
Günümüzde Türkiye’de Müziğin başkenti olarak nereyi gösterebiliriz?
Buna elbette İstanbul, Ankara ve İzmir cevabını veririm, elbette Eskişehir de burada saymam gereken yerlerden bir şehir, Olaya metal açısından bakarsak İstanbul/Kadıköy ve Ankara derim. Ama genel olarak bakacaksak ve bu her tarz müziğin odak noktası olacaksa, birçok festival, konser ve etkinliğinde yapıldığı bir şehir olacaksa başlı başına İstanbul diyebilirim.
Biraz da Tekirdağ’dan bahsedelim. Tekirdağ’da Rock ve Beat kültürünün son durumu nedir?
Tekirdağ Rock Kültürü açısından son yıllarda maalesef çok zayıf kalmış gözüküyor bu anlamda, fakat geçmişten bugüne bakacaksak Serkan Civelek, Aytek Akçakaya (Ex Fallen, Ex Ogün Sanlısoy), gibi isimlerin çıktığı bir yerdi. 2009 öncesi birçok amatör rock ve metal grupları bir araya gelir konserler yapardı, o zamanlar gayet iyiydi, üreten kısımlardan ele alırsak buradan çıkan ve tannan ilk örnek 2008-2015 yılları arasında solistliğini yaptığım Thrash Metal grubu Katran Kabir ile başlar bu süreç, grupla 2011 yılında ‘’Yarın Yok’’ isimli bir ep yapmıştık bu metal alanında buralarda yapılmış bir ilkti. Daha sonra devamında ise Sis ile bu şehirden çıkan 2 albüm yayınlayan ve en çok tanınan ekip biz olduk ve bu anlamda ilkleri biz yaşadık ve yaşattık, Rock anlamında Üstü Kalsın isimli bir grubumuz vardı, onlar gayet iyi bir albüm yapıp dağılmışlardı. İstanbul’da oldukça bilinen ve sevilen metal grubu Fallen’ın üyeleri Tekirdağlıdır, Kafa Pilot isimli bir grubumuz var onlarda öyledir, Mavi Ekran isimli bir grubumuz vardı ,iyi bir şarkıları ve klipleri vardı şu sıra ne yapıyorlar bilmiyorum ama gayet iyi bir çalışmaya imza atmışlardı rock anlamında,Onun dışında son günlerde Çorlu çıkışlı olsa da Monoton isimli bir Black Metal oluşumu var. Onlarda bir Ep yayınladılar. Birde Flashback diye bir cover grubu var, sevdiğim arkadaşlarımdan oluşan ve gayet sıkı ve geniş bir cover listeleri var, üstelik istanbuldada çaldılar ve bundan büyük mutluluk duyduğumu ve onları gönülden desteklediğimi de belirtmek isterim.Tekirdağ genel olarak bu konuda çok iyi diyemem ama gelişim söz konusu olunca birşeyler değişebilir. Örneğin bende hala bu şehirdeyim ve müzik yapmaya üretmeye tam gaz devam ediyorum. Şimdilik durum böyle anlayacağınız.
Sis grubu kuruluşundan bugüne dek gelen süreçte hangi evrelerden geçti? Sis geri dönecek mi?
Sis gerçekten kurulduğu günden beri sürekli zor süreçlerden geçti gerek maddi gerek manevi anlamda, 6 yıl boyunca var olmak bizim için çok zordu ama onca zorluğun içerisinde birşeyleri başardığımızı da görüyorum.6 yıl içinde biri demo albüm , 2’si single ve bir net albüm yaptık . Ayrıca iki kip çektik ve az ama öz sayıda konserler verdik ve birçoğunda önemli gruplarla aynı sahneyi paylaştık. Gerek yurdun her yerinden , gerekse farklı ülkelerden dostlarımız ve sevenlerimiz oldu. İşte tüm bunları düşününce gurur duyduğum bir grup oldu Sis, 10 Mart 2019’da ise resmen grubu durdurma kararı aldık, bu benim açımdan çok zor bir süreçti, sevenlerimizde bu duruma çok üzüldü. Fakat mevcut şartlarda devam edemezdik, çünkü çok yıpranmıştık ve bu içimizde büyük bir çıkmaza sürüklüyordu bizi, üretmeye ve devam etmeye çalışsakta olmuyordu maalesef ve istediğimiz hiç bir şey kendi açımızdan yolunda gitmiyordu işte onun için bu kararı almak zorunda kalmıştık. Sis geri dönecek mi? Evet, bu soru bize çok soruluyordu, bu vesile ile hemen cevaplamış olayım. Sis’in mevcut üyeleri yine birbiri ile görüşüyor fakat şu an için olumlu bir şey söylemek çok güç, ama gelecekte ne olur bilemeyiz. Fakat Sis bir gün geri dönerse çok daha farklı ve çok daha sert ve olması gereken şartlarda en iyi şekilde dönecektir.
SİS’in son Albümü Karanlığın Fısıltıları çok sevildi. Peki bu çalışmadan herhangi bir klip çekmeyi hiç düşündünüz mü ?
Elbette çok düşündük hatta bunun için bir gözlemde yaptık, fakat maalesef bunu gerçekleştiremedik, bunun için hala kendi adıma çok üzgünüm, çünkü bu albümde gerçekten çok iyi şarkılar olduğunu düşünüyorum. Sır gibi, Har gibi, Hiç gibi yada Zindan gibi, fakat maalesef bunu başaramadık. Son albümle yapamadığımız bir diğer konu ise albümün CD Formatında yayınlanması, aslında onuda yapacaktık, herşey için hazırlanıyorduk, fakat firmalarla şartlarda anlaşamadık ve kendi imkanlarımızla yapmak istedik, tam onu yapmayı planlarken grup durma kararı aldı. Veremediğimiz konserlerde tabii ki hem bizim için, hem de sevenlerimiz için büyük hayalkırıklığı oldu. Bu gibi nedenlerden dolayı Karanlığın Fısıtıları birgün bir araya geldiğimizi varsaysak bile hakkını veremediğimiz albüm olarak içimde bir yara olarak kalacak hep
Müzikle ilgili yeni projeleriniz var mı? Biraz bahsetmek ister misiniz?
Sis sonrası mutlaka yeni birşeyler yapmayı planlıyordum çünkü 25 yılı geride bırakmış bir müzisyenim. Şu sıralar bir solo albüm üzerinde çalışıyorum. Müzikal olarak Sis’ten çok farklı ve aslında Heavy Metal’den oldukça uzak Ethnic yani ağır basan ve dünya folk kültüründen beslenen ve benim Saykodelic/Anatolian olarak tanımladığım bir tarzda, ağırlıklı olarak enstrümantal nitelikte bir albüm bu, onun dışında yeni bir metal oluşumum var, ismini şuan vermeyeyim ama çok sevdiğim bir kardeşimle kurduk bu grubu, Black Metal tarzında müzik yapacağız şu sıralar, o grubunda şarkıları üzerinde çalışıyoruz . Sis sounduna göre oldukça sert ama yine ruh dolu ve içinde Extreme metal’e dair birçok sürprizi barındıran bir grup, kısacası gündemimde yoğun bir üretim var. 2020 yılına kadar her iki çalışmayı da yetiştirmeye çalışıyoruz. Kısacası iki etkili, ve yine iki çok farklı çalışmayla geri dönüyorum.
Aktif gruplardan hangisini sound olarak kendinize yakın buluyorsunuz?
Solo çalışmamda bir isim veremiyorum fakat orada izlediğim müzikal yolun belirleyici isimleri Murat Ses ‘’Father Of Anatolian Pop’’, Efkan Şeşen, Onno Tunç, Arto Tunç Boyacıyan, Ruhi Su, Azam Ali , Nemrud, Asia Minör, Kazım Koyuncu ve Mukesh gibi değerli isimlerdir diyebilirim. Dünyadan da tabiki Pink Floyd, Bathory,Orphaned Land,The Tea Party ve Karl Sanders gibi isimler ve nice halk ozanı yönümde bana ışık tutuyor. Yeni grubuma gelince , Black Metal ve Doom Metal gibi iki karanlık tarzın her büyük isimi bizi etkiliyor. Fakat Bathory, Celtic Frost, Mayhem ve Darkthrone özellikle vermek isteyeceğim isimler olur. Ülkemizdense Pagan ve Witchtrap derim. Onun dışında yurttan aktif her grubu severek ve beğenerek takip etmeye çalışıyorum, sound olarak kendimizi yakın bulduğumuz isimler olarak hiç düşünmedim ama başta Black Omen olmak üzere Sarinvomit, Persecutory, Zifir, The Sarcophagus, Hellsodomy, Tagraht ve Hatevömit gibi grupları büyük bir zevkle takip ediyor ve destekliyorum.
Gencer Özcan’ın anısını yaşatmak hepimiz için önemli. Onunla olan dostluğunuzdan bahseder misiniz?
Gencer Özcan Kadıköylü Heavy Metal grubu Del Toro’nun kurucusuydu. Hem harika bir müzisyen hem de eşi benzeri olmayan bir müzisyendi. Kanser gibi bir hastalıkla mücadele etmesine rağmen, bir gün olsun hiçbir dostuna veya ailesinden herhangi birine dert yakınmamış, aksine etrafındaki sevdiği insanların mutlu olması için çabalayan koskoca yüreğe sahip bir insandı. Hayata her zaman pozitif bakan, sevgiye inanan ve oldukça net ve dürüst bir o kadarda duygusal bir insandı. Rock’n Roll onun en büyük aşklarından biriydi. Kendisini Heavy Metal çalmaya adamış, grubuyla yapacağı çalışmalar ve konserler için hayaller kuran çok büyük bir müzisyendi. Tanıdığım en sağlam metalcilerdendi. Tam bir Kadıköy sevdalısıydı. Onun gibi bir yüreğin artık bu dünyada olmadığını bilmek büyük bir üzüntü veriyor bana ve tüm sevenlerine, onun için ve onun anısını yaşatmak adına çabalamaya devam ettim, bundan sonrada devam edeceğim. En büyük hayalim onun anısına bir kitap çıkarmak ve o kitapta onu tanıyan ustalarının, yol arkadaşlarının onu anlattığı yazılardan ve anılardan oluşması ve gelirinin de biricik kızı Lal’e kalması. Bu sayede hem onu tanımayan birçok kuşaklar tanıyacak hem de Lal ‘e bizden ve Gencer’in sevenlerinden ona babasını anlattıkları ve babasıyla okudukça gurur duyacağı bir eser kalmış olacak. Kısacası Gencer Özcan gibi bir değere sahip olduğumuz için ve ondan çok şey öğrendiğimiz için çok gurur duyuyoruz ve elbette anısını sonsuza kadar yaşatacağız.
Fanzin kültürüyle nasıl tanıştınız? Hangi fanzin çevrelerinin içinde oldunuz?
Fanzin kültürü ile 90’lı yıllarda müziğe ilk başladığım 1996/1997 yılları arasında tanıştım . İlk olarak Laneth‘in bir sayısı elime geçmişti. Daha sonra ise Şebek Heavy Metal Fanzin’i sürekli takip etmeye başladım. 2000’li yılların başında ise Delikasap ile tanıştım ve onlardan çok etkilendim . Daha sonra ise Piramit Fanzin ile ilk yazarlığa başladım fanzinlerde, daha sonra İSKELET isimli üç yıl süren bir Webzine‘ın yaratıcısı oldum. Sonrasında birçok fanzinde yazdım. Larva Fanzin’in ana ekibinde yer aldım. Larva keyfen dağıtılınca yoluma tek sayı da olsa Garez Fanzin’de yazdım, oradan ayrılınca da sitelere ağırlık verdim ama şu sıralar Sıvadık Fanzin, Anadolu Rak Fanzin ve Yeni Vizyon Fanzin’de yazılarımla yer almaya devam ediyorum, bundan sonra da devam edeceğim.
Taksim’in geleceğine dair bir düşünüz var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
Taksim denince aklıma 70’lerin başında Fitaş Sineması’nda düzenlenen Rock’N Roll’un en saykodelik yılları gelir hep, Moğollar, Bunalım ve Mavi Işıklar’ın bir arada konser yaptığı o güzel günler, Evet günümüzde o günlerden eser yok maalesef ama şöyle bir bakınca hala Rock’N Roll’un yıkılmaz kalesi Caravan Rock Bar dimdik orada duruyor ve birçok isme ev sahipliği yapıp sahnelerinde ağırlıyor. Keza Dorock Bar ve Red Rock ‘ta aynı şekilde, bu açıdan hala Rock’N Roll varlığını bir şekilde orada sürdürüyor. Özellikle Gezi sonrası daha bir gözümüzün bebeği oldu Taksim, oraya gittiğimizde hem umutsuzluğu hem umudu bir arada görüyoruz. Fakat birgün herkesin bir arada olacağı ve alayına şarkılara eşlik edebileceği, özgürce kutlamaların yapılacağı bir taksim en büyük düşüm diyebilirim.
Çok farklı alanlarda üretim sağlıyorsunuz. Bütün bunları gerçekleştirirken sizi ayakta tutan, size rehberlik eden felsefe nedir?
Sanırım dünya üzerinde yaşanan tüm haksızlıklar, ve onca kötülüğe rağmen hala bu gezegende sevgiye önem veren insanların olduğunu bilmek, bunu birçok açıdan gözlemliyorum, dünyanın her yerinden, her ırktan arkadaşlarım var, ve benim için şarkılar yazmak onlarla bir nevi dertleşmek gibi oluyor , çünkü müziğimde karanlık, isyan, nefret, öfke ve karşıtlıklar fazlasıyla yer alıyor, tabi bunun sevgi kısmı da fazlasıyla var görebilene, Örneğin Sis’in son albümü Karanlığın Fısıltıları tamda bu doğrultudaki hislerimizi yazdığımız ve yaşadığımız çizgilerin bir yansımasıydı. Son çalışmalarımda da bunları fazlasıyla göreceksiniz. Yazarlık kısmına gelecek olursak, üreten bir müzisyen olarak biliyorum ki, birçok müzisyen dostumun bize ve birçok platforma ihtiyaçları var, çünkü yürekten ve inanarak gönlünü koyarak ürettikleri bu çalışmalar maalesef ana akım diye bahsedilen o çöplükte yer alamıyor. İşte bu sebeple bu platformlarda eski,yeni tüm müzisyen ve yazar dostlarıma destek olmak, hakiki sanatın daha çok artıp, çoğalması adına çabalıyorum, eğer felsefesi varsa ise şöyle açıklanabilir, Varolmak, Var edenle bir olmak ve birlikte yürümek. Yani tam anlamıyla ‘’Birlikte Ayaktayız Düşeriz Bölünürsek’’ felsefesini taşıyorum diyebilirim.
Son albümle ilgili yeni projeler yolda mı? Mesela bir video klip gelebilir mi?
Evet az evvel de bahsettiğim gibi iki ayrı proje üzerinde çalışıyorum. Hem solo albümüm hemde yeni grubumun, her ikisi de şu ara üretim sürecinde ve her iki projede de şu ana kadar çıkan herşey beni şimdiden heyecanlandırıyor ve her iki proje içinde çok ciddi düşüncelere sahibiz. Eğer başarabilirsek herşey mükemmel olacak. Gerek solo albüm gerekse yeni grubumun çalışmaları yayınlandığında mutlaka klip çekmek istiyorum, fakat şartlar ne gösterecek şimdiden bunları söylemek çok zor, ama bildiğim bir gerçek varsa oda herşeyin gayet güzel olacağı diyebilirim. Yakında yeni çalışmalarım ile karşınızda olacağım. İşte o zaman yanımda olursanız ve daha evvel olduğu gibi, bu yeni dönemde de yanımızda olursanız bu bizim için en büyük mutluluk olacak.