Bir bardak suya atılmış yağ damlası gibi yüzdüm toplumda. Bardağın dibini gördüm, şeffaf toplumun katmanları… Karışmadım suyun katmanlarına, beni itti. Ben hafiftim toplumdan, farklı oldum ya da şöyle diyelim kendi rengimi ve yoğunluğumu yaşadım .
Su ne kadar homojense toplum o kadar tek tip. İnsanların yargılarına uymak adına su olmadım. Su kadar berrak olmak öğretildi her zaman, bir suyun kaç derecede donduğunu ya da buharlaştığını söylemezdi toplum. Bakardı derecen farklı başka forma sokardı. Ben de yağ oldum, boya oldum ama su olmadım. Su dolu bir bardak ile boş bir bardak arasında pek bir fark yoktur aslında. ikisi de şeffaftır, derinliği yoktur, ardını gösterir. Oysa insan çok boyutludur, derinlik gerektirir.
Biz suya karışan boyayız, sanata sürtünen bir fırçanın ardında bıraktığı lekelerin derinliğiyiz…
Yüzüyorum hala, yoğunluğu az bir yağ damlası gibi. Toplumun yüzeyinde sürünüyorum. Su damlaları bir garip bakıyor, belli ki bardaktan atmak istiyorlar beni. Ondan bu yüzeye itişleri. Ve aynı sebepten midir yüzey gerilimi?
Geceye uluyarak doğdum ben. Yere atılmış ve söndürülmeyi unutulmuş bir sigaranın havaya karışan dumanıyım ben. Bir zehir gibi yayılıyorum soluklarda. Şimdi, sıkılmış bir bulutun gözyaşıyım ben; gri asfalta düşen siyah nokta, toprağı yumuşatan bir damla… Toprak soludum ve zamanla çamur oldum. Yerin altı, üstünden daha aydınlık. Sızdım bir mağaranın taşlarının arasından. Bir katman daha indim yerkürede. Her yer sıcak. Yerin katmanlarından doğup Beethoven’ın kulağına çalınmış bir melodiyim ben. Duyulamayan ama yaratılan.
Yürüdüm, sonu olmadığını bildiğim bir labirentte sona çarptım. Son, bir saatin zembereği gibi kıvrıldı önümde. Son, bir daha doğdu. Yol yeniden serildi önüme. Yürüdüm… Dibi olmadığını bildiğim bir kuyuda dibe çarpan bir taşın sesine bulandım, bir karadeliğin sonsuzluğunda sonluluğu keşfettim. Tenimi defalarca çizen bir göktaşının hiç düşemeyeceği toprağın hayalini çizdim taşın karanlık yüzüne. Delirdim, delirmişliğim yürümeye devam etti.
Arthur Rimbaud gibi soludum: “Ben bir başkasıdır”
Uzayın tüm boyutlarında ve boyutsuzluklarında şöyle yankılandı:
“Benim Ben’im Tanrıdır”
…….