Bulutlar kara kaşını ve fırtınanın gizemini gizlediğinde, bir kurdun kalbi gibi titriyorum. Şimşek ve gök gürültüsü içinde yaşayan tüm insanlar, kozmik bir korku yaşarlar. İçimdeki heyacan ve korkular ter içinde yoğunlaşır. İmgelerin akışı boyunca gece ve karanlık onunla konuşur. İris sadece bakışlar denizindeki bir buzdağıdır. Ruhun bedeni yoktur. Bizi ayıran saatler de bizi birleştiriyor. Kelime, çatlamak üzere olan, vücudu olmayan bir yumurtadır. Her hareket, bedene dönmek için yapılan hareketlerin sonsuzluğunda kaybolur.
Hiçbir şey uzaklaşmaz veya yaklaşmaz. Her şey dönen bir döngü, yükselen bir çiy, başıboş bir düşünce gibi birleşir. Adını verdiğimiz şeylere daha da iyi dokunuyoruz. Kelimelerle boğuştuğum bu masa, sürüklediğim bu kırıntılar, herkes gözlerinin uçları ve kafalarının içleriyle onlara dokunabiliyor. Herkes benim sesim kadar orada oturup, haykıra biliyor.
Hafızamda, bir çanta dolusu cam misketler, çocukluktan kalma sözler ve gözyaşlarının eşiğinde belirsiz hisler var. Kralların korku taçları vardır. Onlar paranoyaklığın taçsız krallarıdır.
Herhangi bir asansör hafızasızdır. Çocukluğu yeniden keşfetmek için çatı katına çıkarken yazarak yürüyorum. Her sabah sessizliği bozan kuşların şarkısıdır. Rüzgar yapraklar üzerinde traş oluyor. Arılar çiçek restoranında öğle yemeği yerler. Çocukluğumun sözleri uyanışımda yankılanmaya başlar. İlk kelimeden beri eşiğindeyim. İçine düşmemek için yazmaya devam ediyorum.
Her zaman belirsiz bir elim olan bir kitabı tutarım. Sessizliğe yakın. Bir kalemin yanında. Bir kuşun yanında. Kafamda her zaman alanı genişleten dans eden kelimeler vardır. Bir kelimeyi yazmadan önce yankısını dinlerim. Bizim için bekliyorlar. Tüm kenar boşlukları, bilinmeyen hafızanın bir meydan okumasına sahiptir. Rüzgarın her nefesi bir adres defteri, imkansız bir pusula, küçük bir kalp parçası gibidir. Zihnim bir umut markası. Felaketlerin ardındaki harabeleri yeni bir kaynağa dönüştürür. Çocukluğun oyun kutusundaki saklı olan kelimelerdir..