Oğuz Atay, 1934 yılında İnebolu’da doğmuştur. 1951 yılında dönemin ünlü okullarından Ankara Maarif Kolejini bitirmiştir. Sonrasında İTÜ İnşaat Fakültesini 1957 yılında bitirdi.3 yıl sonra şimdi ki ismi Yıldız Teknik Üniversitesi olan üniversitede öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Oğuz Atay, hepimizin hayatın da çok önemli bir yerde olabilir. Türkiye insanın varoluş hissediş tarihini sorgulamış, içinde bulunulan zamanı kurguları ile sarsmış ve bize kapsamlı bir hissiyatlar tarihi bıraktı. 1971 yılında Tutunamayanlar’ın yayınlanması ile birlikte TRT özel ödülünü kazanmıştır. Eleştirmen Berna Moran’a göre “ hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar kitabını yayınlamıştır. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken adlı kitapta toplamıştır. Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı Bir Bilim adamının Romanı’nı 1975 yılında yazmıştır. Ölmesine yakın üzerinde çalıştığı ve yarım kalan çalışması Türkiye’nin Ruhu adlı çalışmasıdır.
Oğuz Atay, eserlerinde özelikle kahraman olarak küçük burjuva insanını seçer. İnsanın yaşadığı dünya içinde kendide dâhil olmak üzere her şeylere olan yabancılaşmasını anlatır. Eserlerinin sonunda kahramanları kahkalar atıp mutlu sona koşmaz, ya ölürler ya intihar ederler. Oğuz Atay, eserleri içerisinde sembolizmi, sıra dışı olmak adına değil, sanat adına kullanmayı başarmış değeri öldükten sonra bile tam olarak anlaşılamayan bir yazardır. 2004 yılları içerisinde Efkan Bahri Keskin’in Doğu Batı dergisinde Ar’aftakiler sayısında Oğuz Atay’ı şu şekilde tarif etmişti:
“Sosyalist olmayacak kadar postmodern,
Postmodern olamayacak kadar geleneksel,
İslamcı olamayacak kadar dünyevi,
Dünyevi olamayacak kadar dürüst”
Oğuz Atay, eserleri içerisinde herhangi bir felsefe ya da psikoloji çıkarımları için bu kitapları yazmamıştır. Onun tek derdi arada kalmış, toplum tarafından unutturulmuş o insanların hikâyelerini yazmaktır. Hikayalerinde geçen : “Nurhayat hanım, Hüsamettin Albay ya da bakkal rıza, meyhanelerde ki o tipler. Hepsi bizim içimizden bizden çıkan kahramanlardır. Okurken inanamazsınız, hüzünlenir, kahkahalar atarsanız attırır Oğuz Atay.
Hepimiz için çok ciddi merak noktaları vardır, filme alınması hiç düşünülmedi mi herhangi bir yazını. Çok mu zor karakterleri kimin oynayacağına karar vermek? Neden Tutunamayanlar okuyup sindirip benimseyip o tutunamayanlar Selim Işık, geri kalan o diğer tutunmuş tutunamayanlar Turgut Özben olur bilinmez.
Oğuz Atay, sadece ‘Korkuyu Beklerken Tehlikeli Oyunlar’a bile tutunamayan yine de o oyunlarla yaşayan, geleceği elinden alınan umutsuz, kırgın ve eylemlerini günlüklerine yazan bir adam mıydı? Atay’ın magazin olarak gösterilebilecek bir aşk hayatına girersek eğer en çok hangi kadını sevmişti. Hangi kadına duyduğu aşk ya da biçem son nefesindeyken bile aklına gelmiştir. Kendisinden 9 yaş büyük ilk eşi Fikriye mi, yoksa kendisinden 18 yaş küçük ikinci eşi Pakize’ye mi, en yakın arkadaşının eski eşi olan Sevin’e mi?
Bütün güzel dehalar neden hep öldükten sonra anlaşılır bu makûs bir talih midir yoksa çağını aşan her güzel deha dışlanmış mıdır hep toplumdan.
Soru soruyor olmamız onu Oğuz Atay’ı bir değerlendirmeye alıyormuşuz gibi sakın algılanmasın. Çünkü ne böyle bir değerlendirme yapmak haddimizdir ne de bize düşer. Zaten yaşasaydı kendisininde en çok kızdığı şey değerlendirmeler olmuştur:
“…değerlendirmek! Ne kadar boş bir söz. Değerlendirmek, kaçmaktır; değerlendirmek, yalnız bırakmaktır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini yaşarken öldürmektir.[1]
Sonuç olarak eğer bir gün bir mahkeme de sanık olabiliriz, hor gören bir kızı sevebiliriz, çok sarhoş olabiliriz, aşağılanabiliriz. Üçüncü sayfa ölüm haberleri gene kimsenin ilgisini çekmeyecek, çok büyük iktidar ya da zenginliklerin içinde olabilirsin ama soğuk bir musallah taşına yatacak insan. Duygusuz, hareketsiz ve tatsız yaşadığımız bu mekanikleşen dünya hayatları içerisinde yol olmaya devam ederken. Oğuz Atay üstat bizi Tutunamayanlar kitabında uyarıyor insanlığı:
“bütün tarih, bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar.”
Bu dünya da arada kalmışları, hiç görünmek istemeyenleri, bizi bize gösterdiği için minnet ve saygı ile anıyoruz kendisini. Yaşasaydı ne mi söylerdi kavgası o büyük edebiyatçılara kalsın. Naçizane gideli otuz yedi sene oldu. Biz hala bir sıkışmışlık içinde seni anlamaya çalışıyoruz.
FeylezofAyyas
[1] AtayOğuz, Tehlikeli Oyunlar S.442
http://www.youtube.com/watch?v=1EmZaTeWkUE