Önemi yok bu şiirin son 7 yılda yazdığım üçüncü şiir oluşunun
Önemi yok artık sözcüklere inanmadığım için şiir yazmıyor oluşumun.
Önemi yok her detayını ezberlediğimiz Kızılay kaldırımlarında sonsuzluğu arayışımızın…
Önemi yok soğuk bir kış gecesi Sakarya Caddesi’nde umutlarımızı yakışımızın
Önemi yok Kadıköy’de sulandırılmış birayla soğuk ellerini tutarken aşka inanmıyor oluşumun
Önemi yok Beyoğlu’ndan bir şapka, yıpranmış bir kitap ya da son kullanma tarihi geçmiş bir çikolata alışımızın.
Önemi yok yeterince sarhoş olmak için içtiğim zaman yeterince sarhoş olamayışımın
Önemi yok doğuda ya da batıda,
Ya da bir şeylerin sonunda olmamızın.
Önemi yok ucuz bir otel odasında kendini melankoliyle öldüren dadaist sanatçıların
Önemi yok vampir filmlerine gülüp ucuz Hollywood komedilerine ağlayanların
Önemi yok The Doors dinleyerek yaz yağmurunu ölesiye bekleyenlerin,
Önemi yok unisex WC’nin aynasına rujla “Gözlerinin içine bak, en güzeli sensin” yazan gizemli kadının.
Önemi yok az benzinle otobanda uçurumun sonuna doğru son hızda ilerleyenlerin,
Önemi yok, en uzak şehre bir otobüs bileti alıp daha yola çıkmadan kendimizden vazgeçişimizin.
Önemi yok, gökyüzünün son 10 milyar yılda ne kadar kirlenmiş olabileceğini düşünürken, sonu gelmeyen bir gecenin ortasında kendimizi ateş böceklerini izlerken bulmamızın.
Önemi yok gecikmiş bir vapuru beklerken ya da erken kapanmış bir barı terk ederken ya da akşam 10’dan sonra içki satan bir büfe ararken ya da son paramızı iğrenç bir burgera yatırırken ya da erken olgunlaşmış bir sokak çocuğundan mendil alırken,
Köşedeki sokak lambasını kimin paraladığının önemi yok
Fazla mesaiye kalmış fahişenin gündeliğinin de…
Önemi yok, aynı yürüyen merdivenlerde, aynı otobüs duraklarında,
aynı serseri yolculuklarda, yitik aşklarımızda, yazmadığımız şiirlerimizde
ve 50 yıldır dinleye dinleye eskitemediğimiz 60’ların o çılgın şarkılarında bulduğumuz o tanımsız hisle birlikte
gitgide bir kanalizasyon çukurunu andıran yitmiş milenyum şehirlerinin moda kusan caddelerinin…
Sen şiirsin tanıdım seni…