Bir anda gelen ve kulaklarını tırmalayan o çınlama ile uyanırsın. Çoğu kimseler bunun kulak çınlaması diye adlandırır. Bazen bir çığlık sesi duyarsın ama nereden geldiğini bulamazsın. Seni farklı kılan şeyse o duyulan sesin ya içimizdeki sessiz bir çığlık olduğu düşüncesi gelmesidir aklına.
O zaman diğer çığlıkları da duymaya başlarsınız. Bu sizi çoğu zaman geçmişe, hiç olmamış yaşanmamışlığa belki de Satürn’ün halkalarına götürecektir.
Bir kere duydum mu o çığlığın sesini hayatta bundan sonra hiç tanımadığımız yada nereden geldiğini bilmediğimiz o çığlıkları aramayla devam edeceğiz. Ne zaman bir çığlık duysam o tarafa yol rotamı çeviriyorum.
1893 Yılında Edvard Munch o sesi duyduğunda not defterlerine şunları yazmıştır.
“İki arkadaşımla yürüyordum, güneş batıyordu ve birden gökyüzü kan rengine büründü. Durdum, kendimi çok yorgun hissediyordum, trabzanlara yaslandım. Siyah-mavi vadi üzerinde kan ve ateşten bir dil gibi uzanmış bulutlar ve şehir… Arkadaşlarım yürümeye devam etmişlerdi ve ben ürpertici bir kaygıyla kalakalmıştım, doğanın içinden gelen o sonsuz çığlıkla ürpermiştim.’’
O sessiz çığlıkların geldiği yerlere doğru yola çıkmalısın.
Yolda olduğunda yine bir çınlama duyacak olursan, bunun artık senin için bir konuşma içerisine gizlenmiş sesleri de algılayabileceğin zamana geçmiş olacaksın.
Pink Floyd grubunun ilk yıllarında bestelerin çoğunu yapan, gitarist ve vokalisti,duyduğu sesler sayesinde onlarca şarkı sözü yazmıştır.
Syd Barrett, Pink Floyd’un kurucusu. Beyni. Her şeyi.
Lise arkadaşı olan Roger Waters ve daha sonra tanıştığı Rick Wright ve Nick Mason ile 1965 yılında Pink Floyd’u kurar. Ve şu sözler kayda girer.
See Emily Play
Gazing through trees in sorrow hardly a sound till tomorrow
Ağaçlar arasında gözlerini gezdirir acıyla, sesi çok az duyulur yarına kadar
There is no other day
Başka bir gün yok
Bir gün #satürnfısıldayacak ve sessiz çığlıkları hepimiz duyacağız.
Sizde içinizden gelen seslere, uzaklardan gelen sessiz çığlıklara kulak verin. Belki birileri orada sizi bekliyordur.