Bugüne kadar yaşadığımız hayatın içindeki inişli çıkışlı duygu durumlarımız geldi ve geçti,onlardan öğrendiklerimizin bizi bu günlere getirdiğini hesaba katarsak öncelikle teşekkür etmek isterim.
Yaratılışta çeşitliliği bizlere sunan kainatın tüm parçalarıyla aynı anda nefes aldığımız ve bağlantıda olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Her bir yıldız tozunun tekamül sürecinin farklı olduğunu ve aslında her deneyimin farklı açılardan değerlendirildiği bu yaşamda birbirimize saygı duymak ve kabul etmek gerektiğini deneyimledim.
Hep dilimizde bir şarkı gibi söylediğimiz bir ve bütün olabilme kavramının özüne baktığımızda kabul etmek ve kabul görmek esas alınıp yola çıkılması gerektiğine inanıyorum.
Bu hayat sadece bana,sana değil hepimize ait..
Kendi içimize dönüp beden-zihin-ruh envanterlerimizi keşfedersek eğer o kabul işlemi çok daha kolaya indirgenmiş olur..
Nedir bu envanterler diyenler olmuştur belki hemen açıklayayım.Ulaşabileceğimiz en büyük kütüphaneye sahibiz ve bu envanterler bizim içimizde saklı olan bilgilerdir.
Nasıl açığa çıkarabiliriz peki bu bilgileri ?
Niyetlerimizi ortaya koyup,soluduğumuz havadan,içtiğimiz sudan,rüyalarımızdan,yaptığımız egzersizlere kadar hepsi etkili çözüme ulaştırıyor bizleri fakat en etkilisi su.
Suyun hafızası olduğunu az çok duymuşsunuzdur henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da suyun hafızası var.
Bedenimizin yüzdelik olarak yüksek oranını,yaşadığımız dünyanın,soluduğumuz havanın hepsi aslında su.
Eski Yunanlı filozof Thales’in de söylediği gibi: “Su, her şeyin ilk ilkesidir.”
Yapılan araştırmalarda moleküler olarak su değişim gösteren canlı formudur ve suya ne verirseniz onu kayıt eder ve bilgi taşır.
Gebe kalındığında, döllenmiş bir yumurta % 96 sudur.
Doğumda, bir bebek % 80 sudur. Çocuk büyürken, bu yüzde düşer ve birey yetişkinliğe ulaştığında aşağı yukarı % 70 oranında
sabitlenir. Başka bir deyişle, yaşamımızı genellikle su olarak yaşarız. Bir insanın özü, sudur.
Daha önce de ifade ettiğim gibi; su, bilgiyi taşır. Bu bilgi olumlu ya da olumsuz olabilir. Biz de su olduğumuz için, bedenimiz içtiğimiz suyun taşıdığı bilgiye mutlaka tepki verir.
Sudan olumlu bilgi aldığımızda, daha sağlıklı oluruz. Olumsuz bilgi aldığımızda, hastalanırız.
Sağlıklı bir yaşam sürmek için düşüncelerinizi olumlu tutun.
Ben bir tıp doktoru değilim, ama bütün doktorların sağaltıcı olmanın yanı sıra filozof olmaları gerektiğine inanıyorum.
Doktorun derin iç görüsü ve duygudaşlığı hastaları iyileştirir.
Hastalar olumsuz duygularından kurtulabildiklerinde,kendilerini iyileştirme yetilerini kullanabileceklerdir.
Bunu yapmanın çok basit ve ustaca bir püf noktası var.Suya fısıldamak.
Suya fısıldadığımız dualarımızın,isteklerimizin gelecek zaman yerine geçmiş zaman kullanarak edersek daha güçlü dönüş alabiliriz.
Örneğin, annesi kanser olan bir çocuğun onun suyuna iyileşmesi için dua ettiğini varsayalım: “Annemin kanserinin iyileşeceğini umuyorum.” Böyle bir duanın kötü olduğunu
söylemiyorum.Elbette, bu duanın etkisi suyu etkiler. Aynı duayı farklı sözcüklerle kullanarak etmek, suyu değiştirmek için daha etkili bir yol olabilir: “Annemin kanseri iyileşti.”
Dilbilgisi bakımından konuşmak gerekirse, geçmiş zaman bir anlam ifade etmez, çünkü olay daha gerçekleşecektir.
Bununla birlikte, düşüncelerimizi ve niyetimizi geçmiş zamanda söyleyerek daha güçlü hale getirebiliriz. Gelecek zamanda “iyileşecek” demek yerine, geçmiş zamanda “iyileşti” demek güçlü irademizi daha etkin bir şekilde aktarabilir.
Dua ederken, bir tedavinin biz dile getirir getirmez güçlü bir imgesini oluşturmak önemlidir.
Burada ele aldığım imge,ruh halimiz,neşemiz ve umudumuzdur. Bir olumlu bilgi biçimidir. Bu bilgiyi güçlü sözcüklerle tekrar ettiğimizde,su da doğal olarak bize yardımcı olacaktır. Deneyimlerime
göre sözcükleri yüksek sesle dile getirmek onları bir kağıda yazmaktan daha güçlü bir etki yayar.
Hadi bugun gördüğün tüm sulara sana vermesini istediklerini fısılda ve dönüşümün tadını çıkar.
Dilerseniz bana buradan ulaşabilirsiniz.
