“aşık olduğuma sonuna kadar değiyor,” bu ne demek? aşkı yaşamak kendiliğinden aşka layık yapmaz mı? hak etmek…düşünüyorum. hak edişimi tahsil edemiyorum. inşa ederek değil, yıkarak ilerliyorum.
bir şeye layık olmak… insanın ömür boyu bir şeye tutsaklığı. o yüzden belki tutsaklık ailede başladı. tutsak büyüdükçe hiçlik de büyüdü. nevrotik zaman, diyalektiği tüketti. çünkü layık değilim iyiyken kötüye, kötüyken iyiye. çünkü layık değilim güzelken çirkine, çirkinken güzele. layık olmak toz kondurmamaktı layık görülene. çirkinde güzel de tozdu. elinin tersiyle sildiğin tozun altından çıkacak bir öğretiye heyecan duyamamaktı. hiçliği aort damarımla besleyerek, kalbimin yetmediği yerde yeni yollar açmak…
ah, yine de hayranım aşkın tutsaklığına! ana damarının patladığını anlamadan, kanı gülerek karşılamak aşk. “sevgilim, kan kaybederek kanlı canlıyım,” seni seviyorum demek. yüzümü onarmak, deri nakli yapmak aşk, hayran olduğum parçaları toplayarak. ülkemin en yetenekli cerrahıyım bu durumda nevrotik bir zamanda.
aslı önemsiz! şimdi siyah gözlerim, sakal ektim yanaklarıma, gıdında biriktirdim söyleyeceklerimi. sildim gamzemi samuray kılıcıyla ortasına vurarak. boynumun bir kısmını vurdurdum ortaçağ rahiplerine. dağıtarak yüzümü, tanrıyı inkâr eden buluş ve senin yüzünde varlığı arayan keşiş…
açım, susuzum sana. oruçluyum sensiz yaşamaya. açlıktan ölürsem, susuzluktan… kasımpatılar çal seveni olan mezarlardan benim için. çünkü ölüm, yaşarken layık olmayanın nostaljik anlamıdır sağ kalanın yaşamında. ölümüme gülüşünün naklini yap turuncu kasımpatılarla. turuncu kasımpatı güneş demekmiş, öldüğümde öğrendim.