Yazı Başlamadan önce arka fonda çalacak parça: https://www.youtube.com/watch?v=dBN86y30Ufc
Ne biliyorsunuz ki insanların hayatları hakkında. Gördüklerinizden başka nedir. Giysileri, güldükleri, sana anlatılanlar ve duydukların; bu kadar. Onu sadece kendi bakış açın kadar mı yargıladın. Hiç gerçek nedir diye merak ettin mi? Belki gördüklerinin tümü sahte. Belki sadece zihninle kavradığın şey sana yalan söylüyor. Hani canım Cemal Süreyya bir şiirinde diyor ya: “Belki de baktıkça gördüklerin, kendi yüreğinin aynasıdır..”
Sen bir insansın ve inanmazsın ama birçok şeyi tek başına başardın. Okullarda, kitaplarda anlatılan ya da öğrenilmesi zor şeyleri öğrendin. İlk zamanlar çok sorguladın, çok sıkıldın. Düşünsene yalnızlık sen için o kadar zor oldu ki fotoğrafını çekecek kimseyi bulamamıştın. Bazen tek başına bilmediğin bir şehri keşfetmeye çıktın. Sokaklarını bilmediğin kentlerde yürüdün uzun uzun. Bir şehir içinde kaybolmak o şehri tanımanın en iyi yolu demişti bir dostun. Sen hala yeni taşındığın o kentte kaybolmaya devam ediyor musun?
Aptalca şeyler anlattın insanlara. Senin bir geleceğinin olmadığını düşünsün istedin. Çünkü biliyordun insanlar hedeflerinde ciddi olan insanları sevmezler. Her sabah saat 6’da uyandın. Uyandığında uzun süre yatağın içinde cenin pozisyonunda evreni ve saçma sapan bir sürü şeyi düşündün. Sevgiye açlık çektin, üşüdün. Sonra kalktın ılık duş aldın. Gün içerisinde yapman gerekenler ne diye notlar aldın. En az 35 sayfa kitap okudun. Her gün istisnasız bu rutinde devam ederken cuma günleri kendini iki birayla ödüllendirdin. Biliyorsun işte bazı insanlar hiç delirmiyor. Ama sen delirdin. Senin, bir koltukta uyuya kalıp pazar günü uyandığını biliyorum. Biliyorum ki seni sevenler o divanda bulsun istemiştin. En kötü sarhoş derler, vücudunun baştan aşağısına şarap dökerler zannettin. Yanılmıştın. Sen hep kendine uyandın. Kendine güzel bir kahvaltı hazırlayıp, tost ve yumurtanın başında kahkahalarla poz verdin.
Bugünlerde gene #Dostoyevski’ye sığındığını duyuyorum. Hani ‘Ev Sahibesi’ isimli öyküsünde “Özgürlüğü bilmeyen bir insana onu verirsen, onu çuvala koyar sana geri getirir” yazmış. Senin hayatında tıpkı bu öykü gibi, aşk, değer, özveri, siz ne derseniz deyin; bilmeyen sana zaten geri iade ediyor. Sen elinde heybenle kalakalıyorsun. Bir zihin dolusu merak, bir zihin dolusu aşk, bir zihin dolusu özveri; zamanın hatası gibi kalakalıyorsun öyle. Bir vakit geliyor ki elinde fazladan kalmış stok fazlası malları değerinden aşağı çıkarıyorsun.
O yüzden bu çığlığın, benimle gel be güzelim haykırışların. Farkındayım. Birlikte devrim yaparız. Devrim; coşkunluğun artmasıdır. Bütün coşkunlukların. Hadi gel birlikte yıldızlara yürüyüp, yıldızdan yıldıza sevişelim naraların. Yahu hayatında tek bir risk almamış, tek bir kez kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmamış, herkese kulp takmış, hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, yaşamı boyunca en büyük hikâyesi hedefleri olan ciddi adamlardan çok sıkılmadın mı? Senin zorlamanla devam eden her türlü ilişkiden hala vazgeçmedin mi? Sen zorluyorsun diye devam eden arkadaşlıklar, tavizler nedeniyle yürütülen gönül işlerine paydos etmedin mi? Sözün özü, zorlayarak devam eden her türlü ilişki ağından bıkmadın mı? Sen ki Ece Ayhan’dan beri ‘aşk örgütlenmektir’ şiarına inanmış bir deli, ilişkiler iki kişi üzerinden olmalı, karşılıklı emek ve samimiyete dayanmalıdır diye aforozlar savuran kişisin. Silkelen kendine gel!
Eskiden bütün bunları düşünürken şaşırır ve yer yer üzülürdün. Şimdilerde hiç umursamıyor, herkes kendine yakışanı yapar diyorsun. İnsanlar senden vazgeçebilir. Önemli olan tek şey, senin sabah erken kalkıp kendinden vazgeçmemen. Bu yüzden kapalı kal dostum! Hep kapalıydık; bilimden ve akıldan uzak olana, kendiyle vakit geçiremeyene, hatasını görüp özür dilemeyene, bir hayvanın başını okşamayana, elini verse kurtaracağını bildiğine arkasını dönene kapalıyız.
Hep dediğimiz gibi ısrarla söylemeye devam et. Ülkeleriniz, kitaplarınız, törenleriniz, kutsanmış kitaplarınız, yasalarınız, kurallarınız, bacak aranızdan sırıtan ahlâkınız sizin olsun. Sıkı sıkı sarılın yeni koltuk takımlarınıza, arabalarınıza, telefonlarınıza. Nezih aile apartmanlarında ki evlerinizin ruhsuz duvarlarını, boş tavanlarını öpün her gece uyumadan önce; biz uyumak istemiyoruz.
#PerAsPeraAdastra ’da haykırdığımız gibi “zorlukları aşıp yıldızlara doğru” gideceğiz. Tüm zorluklardan tüm yıldızlara giderken #Satürn bize fısıldayacak. Yeni bir çağın içerisindeyiz ve bundan daha özgür olacağımız günlerin ateşi sarsın bizi. The Wall parçası kulaklarımızda çalıyor, zen ruhuyla yürüyoruz ve yaşamdan korkmayanlarla birlikte kol kolayız. Berbat bir çağın içindeyiz her şeye rağmen duvarları yıkmaya geldik. Queen’den sesler duyuyoruz “Show must go on” ve The Dark Side of the Moon’la devam ediyoruz. Tanrı’nın kayıp ve yitik çocukları en güzel düşleri kurmaya devam ediyor. Mümkünlerin ötesine geçiyoruz. Farklı şehirlerde, barlarda, otellerde ve ülkelerdeyiz. Ama aynı gökyüzü altında çok güzel gülüyoruz.
Yol devam ediyor…